30 Ekim 2014 Perşembe

Şeker Gibi Şekerpare :)

2-3 gündür koca beyimin canı baklava, şöbiyet, burma kadayıf gibi şerbetli tatlılardan çekiyor. Ah o gece tekrarları yayınlanan gezelim-görelim-yiyelim tarzı programlar yok muuu, ah onlar ah! İnsanın damağını ıslatan, dilinin altından damlalar akıtan o iç ve iştah açan yöresel tatlıları izleye izleye deliye döndük.
Ben de bugün dedim ki, uzun zamandır evde adam akıllı tatlı yapmadım. Bari pratiğinden bir şekerpare pişireyim de nefsimiz bir nebze körelsin.
İşte klasik ve pratik şekerparemin tarifi:
(30 adetlik)

Malzemeler:

2,5 su bardağı un
3 yemek kaşığı irmik
5 yemek kaşığı pudra şekeri
1 yumurta
1 paket vanilin veya 1 yemek kaşığı hindistancevizi
150 gr yumuşak margarin
1/2 çay bardağı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 avuç kavrulmuş fındık

Şerbeti:

4 bardak su
3 bardak şeker
4-5 damla limon suyu

Şimdi, öncelikle su ve şekeri kaynatıp, limonu da sıkıp ilave ederek şerbeti 3-4 dakika kaynatıp hazırlayalım ve soğumaya bırakalım.
Bir kasede şekerparenin tüm malzemelerini karıştırıp yoğurarak ele yapışmayan yağlı hamurumuzu hazırlayalım. Fırınımızı 220 dereceye ayarlayıp ısıtalim. Sonra fırın tepsimize yağlı kağıt serelim ya da direkt piştikten sonra tatlıyı şerbetleyebileceğimiz bir borcam da tercih edebilirsiniz.
Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar kopartıp yuvarlayıp hafif yassılaştırarak tepsiye dizelim. Üzerlerine fındıkları oturtup hafif bastıralım (ben fındıkları 2 ye bölüp kullandım). Ardından fırına verelim. Üzerleri pembeleşene dek (fırından fırına değişebilir ama benimkiler 30-40 dakikada oluyor) pişirelim. Fırından çıkartınca tepsiden hemen şerbeti dökebileceğimiz yüksek kenarlı bir borcama alalım şekerpareleri (zaten borcamda piştilerse sorun yok) ve vakit kaybetmeden ve hala sıcaklarken soğuttuğumuz şerbeti üzerlerinde gezdirelim. Hafif bir cozzlama duyarsanız enfes zamanlamanız için kendinizi tebrik etmeyi de ihmal etmeyin :)
Şekerparelerin üzerine çıkacak kadar şerbetimiz var ve korkmadan bolca dökelim. 30-40 dakika sonra tatlılar tepesine değin yumuşadılarsa şerbeti azaltalım (bir kavanoza alabilirsiniz ufak bir kepçe yardımıyla). Diplerinde 3-4 milim kadar şerbet kalması yeterli olacaktır.
Servise hazırız. Şekerpareyi ve tüm şerbetli tatlıları mutlaka oda sıcaklığında ve en fazla 3 gün muhafaza etmelisiniz, unutmayın canlarım ciğerlerim :)
Afiyet olsun. Öpppüyoruuummm!

26 Ekim 2014 Pazar

Sonbahar Tablosu 2

Eveeet, geçenlerde sizlerle paylaştığım sonbahar yaprakları ve kuru bitkilerden tablo yapma hadisesini bu yıl da geleneksel olarak yineledim :)
Bu defa farklı renk tonlarında yaprak ve kurumuş mavi çam dallarını kullanarak bir konsept oluşturdum. Geniş mukavvanın üzerini turkuaz yeşili fon kağıtlarıyla kaplayıp, anneciğimin benim için bahçesinden topladığı yapraklarla bir tablo oluşturdum. Yapıştırıcı olarak bu defa uhu ve bant kullandımm her ikisi de yaprakları kağıda gayet güzel sabitliyor.
Fotoğraflarını heyecanla aşağıda paylaşıyorum. Henüz camlı çerçeveye yerleştirmedim ve fon kağıtlarını mukavvaya düzgünce yapıştırmadım. Tam bittiğinde o halinin fotoğraflarını da ekleyeceğim.
Bence siz de sağanak yağmurlar bastırmadan ve dökülmüş yapraklar çamurda heba olmadan ufak bir poşet dolduracak kadar toplayıp denemelisiniz :)
Sevgiler...

25 Ekim 2014 Cumartesi

Led Işıklı Renkli Küpeler

Arkadaşlar, biz her ne kadar 34 er yaşını doldurmuş çocuklu ebeveynler olsak da, eşimle hala çılgınızdır :) Genç 20 li yaşlarımızda club ve gece mekanlarında sürekli bulunmuş insanlar olarak, ruhumuz hala eğlenmeye bağımlı. Gerçi artık kafalar dıp tıs kaldırmıyor, en kral eğlencemiz dostlarla içilen kahve ve sohbet oldu, ama zıpçıktılıkta da rakip tanımayız :)
Bir kaç ay evvel bir cesaret yurt dışından led ışıklı küpeler getirttik ve lot halinde gelen bu küpelerden eşe dosta dağıttıktan sonra elimizde kalanları sahibinden ilgilenenlere kavuşturuyoruz.
Küpeler zirkon, yani alerji yapmaz. Işıksız hali ile hepimizde bulunan tek taş kibar kristal küpeler gibi görünür ve günlük olarak da kullanılır. Kapalı pakette klavuzuyla ve yedek pilleriyle (küçük saat pili) birlikte 5 farklı renkteki bu küpe çiftlerini beğeninize sunar, kullandığımda acaip sükse yaptığını itiraf etmekle birlikte çılgınlığıma ve marjinalliğime sizi de ortak etmek isterim ;)

16 Ekim 2014 Perşembe

Sonbahar Tablosu

Yeniden merhaba herkese.
Sonbahar yürüyüşlerine başlamış bulunduğum şu serin günlerde, yine sararıp dökülmüş yapraklar ve kozalaklar arasında dolaşırken aklıma geçen sonbaharda oğlumla birlikte bahçeden topladığımız yaprak ve yılbaşı çiçekleri ile yaptığımız tablo geldi. Hemen sizlerle paylaşmak istedim :)
Malzemeler:
*20-30 adet sararıp dökülmüş ağaç yaprağı
*4 mevsim yeşil kalan çam türü ağaç veya bitki yapraklarından 5-10 adet
*Kırmızı yılbaşı çiçeği toplarından 20-30 adet
*Boş bir A4 kağıdı ( ya da dilediğiniz boy renkli fon kağıtlarından seçebilirsiniz)
*Paspartu olarak kullanmak üzere farklı renk ve daha büyük ebatlı bir kağıt
*30×40 ebatlarında camlı çerçeve (ebat sizin keyfinize kalmış aslında)
*Yapıştırmak için tutkal veya p-rit

A4 kağıdımıza sararmış yapraklardan, yılbaşı çiçeği toplarından ve yeşilliklerden bir kolaj yapıp, hoşumuza giden hali ile tek tek kaldırıp yapışkan sürüp yerine yapıştırarak tablomuzu yapalım. Çerçevenin içine önce yapışkanı kuruyan tablo kağidımızı, ardından paspartu kağıdını yerleştirip, çerçevemizi kapatalım. İster duvara asalım, ister masa süsü olarak kullanalım.
Bakın fotoğraflarda 1 sene önce yaptığım tablomun oğlumun odasındaki bugünkü halini görebilirsiniz. Zamana meydan okuyor, çürümüyor ve bozulmuyor. Evinizde sizin el emeğiniz ve doğanın armağanı olan böyle dekoratif bir ürün olsun isterseniz denemenizi tavsiye ederim :)
Sevgiler...

11 Ekim 2014 Cumartesi

Çıtır Kadayıflı Muhallebi

Kaç gündür eşim kadayıflı muhallebi istiyordu. Bende de bir sonbahar üşengeçliği. Üzerine bir de boğaz enfeksiyonu, 2 gün serildim yatak döşek. Neyse ki dün biraz toparladım kendimi ve dolapta yapılmayı bekleyen kadayıfla bakışmanın ötesine geçtik, kendisini pişirmek üzere çıkarttım tezgaha. Naçizane tarifim aşağıdadır sevgili tatlı severler :)

Malzemeler

500 gr kadayıf
1 su bardağı kırık iç fındık
2 yemek kaşığı tereyağı
1 su bardağı toz şeker

Muhallebisi

5 su bardaği süt
1 su bardağı toz şeker
3 yemek kaşığı pirinç unu
2 yemek kaşığı buğday nişastası
5-6 damla vanilya ekstresi (ya da 1 paket vanilin)

Önce soğuk süte vanilya hariç tüm malzemeleri ilave edip çırpıyor ve homojen kıvama getitiyoruz. Sonra tencerenin altını orta ateşte yakıp sürekli karıştırarak muhallebiyi yapmaya başlıyoruz. Kıvamı koyulaşmaya başlayınca vanilyayı ekliyoruz, benim bunu yapmamdaki amaç; erken konulan vanilya pişme süresince kokusunun ve aromasının % 50 sini kaybediyor. O nedenle mümkünse sonlara doğru ilave ediyorum. Muhallebimiz göz göz patlaklar çıkartıp kaynama noktasına gelince kısık ateşte 1 dakika daha karıştırıp altını kapatıyoruz ve kapağını kapatıp soğumaya bırakıyoruz.
Dip not: Ben muhallebi yaparken karıştırmak için kaşık yerine tel veya silikon çırpıcı kullanıyorum. Topaklanma riski ortadan kalkıyor.

Gelelim kadayıf kısmına. Tereyağını evdeki en geniş ve en derin tencere/tavamızın içine alıp eritmeye başlıyoruz. (Şayet geniş ve derin bir tencereniz yoksa, tereyağının, kadayıfın, şekerin ve fındığın yarısını önce kavurup, sonra 2. Yarısını kavirabilirsiniz.)
Bir yandan tereyağı erirken, diğer yandan elinizle tiftmek suretiyle yapışmış olan kadayıfları ayırarak tencereye ilave edin. (Üşenmezseniz kadayıfları önceden büyük bir leğenin içinde tiftip, sonra tereyağının altını yakın. Böylece ocak başındaki karmaşanızı engellemiş olursunuz.)
Ardından kırık fındıkları ve toz şekeri ilave edip sürekli alttan üste karıştırarak yanmadan tüm kadayıfların kızarıp kıtırdamasını sağlayın. Bu işlemi ocağın en geniş gözünde orta ateşte yapmanızı tavsiye ederim.
Kadayıflar kıvamına gelince biraz ılımaya bırakın.
Son olarak büyükçe bir borcamın içine kadayıfların yarısını serin, üzerine çırparak yeniden homojen hale getirip muhallebinin tamamını döküp yayın. Son olarak kadayıfın kalanını da muhallebinin üzerini eşit olarak örtecek şekilde döküp üzerine kaşığın arkasıyla hafifçe bastırıp düzeltin. 15-20 dakika oda sıcaklığında soğutup, ardından buzdolabına üzerini kapatmadan koyun. 2 saat kadar soğuması servis için yeterlidir. Dilimleyip spatula yardımıyla tabaklara alıp bu çıtır çıtır mis kokulu muhallebili lezzeti sevdiklerinize ikram edebilirsiniz. Kalanını yine buzdolabında muhafaza edebilirsiniz.
Afiyet, bal, şeker olsun canlar :)

5 Ekim 2014 Pazar

Sivilceli Hatunlar...

Can pareler, öncelikle herkese mutlu, huzurlu nice bayramlar diliyorum 😊

Arkadaşlar, itiraf ediyorum ki, 18 yaşımdan bu yana (34) aknelerim beni hiç terk etmediler sağolsunlar. Neler neler denemedim. Kükürtlü sabunlar, pahalı kozmetik ürünler, evde hazırladığım doğal zımbırtılar, antibiyotikler... Her türlü çare denilenden medet umdum, ama yok.
Geçenlerde yine azmış sorunsalım nedeni ile internette araştırma yaparken lilakutu diye bir site buldum. Sevgili Ayşenur Yazıcı da sanıyorum tanıtım işlerini yürütüyor. Ürünlerin çoğu % 80-95 oranında naturel. Yani katkısız (paraben, alkol vs yok). Bir kaç blog yazan kızçe de övüyor epey ürünleri, dedim bir göz atayım siteye.
Kendimi kaptırıp TR da market ve eczanelerde rastlayamayacağınız bu ürünlerden bir set yaptım ve satın aldım. Bir yüz yıkama jeli, bir tonik ve bir de sivilce karşıtı losyon. Markaları yazmıyorum, aşağıda fotoğrafları var nasılsa.
Tümü yağlı ve akneli ciltler için olmasına rağmen kesinlikle kuruluk ve soyulma yaratmadı. Hele Anti Acne losyonu nemlendirdi bile. Ayrıca çıkmaya yeltenen tüm sivilceleri daha baş göstermeden söndürdü (hepsini sabah-akşam düzenli kullanıyorum). Ayrıca, sitenin müşteri hizmetleri de çok ilgili, kargo da ertesi gün kapınızda ve kutunuzdan bir kaç tane de deneme boy size uygun ürün de çıkıyor,  sürprizlerle dolu cici bir hizmet yani. Deneme ürünü olan salyangoz jelinden de çok memnun kaldım, ilk fırsatta alacağım.
Durum budur. Sivilceli hatun kişilere bu ürünleri öneririm.
Sevgiyle kalın...

23 Eylül 2014 Salı

Vişne Soslu Kakaolu Kek

Vallahi tamamen kafadan yarattığım formülle yaptım keki. Sonradan baktım internette benzerleri var, ama asla aynısı değil😊
Hemen tarife geçiyorum arkadaşlar.

Malzemeler
3 yumurta
1,5 su bardağı toz şeker
1/3 su bardağı sıvı yağ
1/3 su bardağı vişne suyu (marketteki herhangi bir marka olur)
1/3 su bardağı süt
7  yemek kaşığı un
3 yemek kaşığı kakao
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilin
Sosu
3 su bardağı vişne suyu
2 yemek kaşığı buğday nişastası
4 yemek kaşığı toz şeker
3 damla limon suyu

Önce kabımızı yumuşak margarinle yağlayıp un serpiyoruz ki kek yapışmasın. Fırını da 150 dereceye ayarlayıp ısıtıyoruz. Bir kapta yumurta ve şekeri 3 dakika çırpıyoruz. Sonra 1 su bardağina vişne suyunu, yağı ve sütü eşit miktarda koyup bardağı dolduruyor ve yumurta karışımına ekleyip çırpıyoruz. Bu noktadan sonra mikseri ve metal çırpıcıları kaldırıp, tahta veya silikon spatulaya geçiyoruz ki kekimiz göz göz kabarsın. Unu kaşık kaşık ilave ettikçe spatulayla karıştırmaya devam ediyoruz. Sonra kakaoyu aynı şekilde ilave edip karıştırıyoruz ve son olarak vanilin ve kabartma tozunu da ilave edip kekimizi kalıba veya borcamımıza döküyoruz. Fırına verirken de ısıyı 180 dereceye yükseltip, sos yapımı için kekle vedalaşıyoruz 😊

Sos için küçük bir tencereye 3 bardak vişne suyunu soğuk olarak döküp, hemen şekeri ve buğday nişastasını ekleyip çirpıyoruz. Altını sonra yakıp orta ateşte sürekli cırparak hafif koyulaşıp şerbet kıvamı alana dek karıştırıyoruz. 3 damla limon suyunu ilave edip 1 dakika kaynatıp altını kapatıyoruz ve kapağı kapalı dinlenmeye bırakıyoruz.

Kekimize kürdan batırıp yapışmadığını farkettiğimiz yaklaşık 45. dakikada fırını kapatıp, keki bir 10 dakika ılık fırında dinlendiriyoruz.
Kekimizi fırından çıkartınca kabındayken dilimleyip sosumuzu bir karıştırıp üzerinde gezdiriyoruz ve keki yeniden ılık fırında 15-20 dakika kendi haline bırakıyoruz.

Veeee arkadaşlarrr, bu sırada çayımızı demleyip, misss gibi vişne soslu kakaolu kekimiz eşliğinde çocuklarımız ve sevdiklerimizle keyif yapmaya hazırlanıyoruz 😊
Hepinize şimdiden afiyet şeker olsun 😊

22 Eylül 2014 Pazartesi

Saç Rengini Değiştir

Yaşım 15 civarındaydı. Kolejdeki kokoş kız arkadaşlarım çoktaannn kuaför hayatlarına adım atmış, ben biraz daha fırlama, daha bir çatlak kız modlarında olduğumdan o taraklarda bezim yoktu. Ama, kurt bu, kanına işleyiveriyor. Azıcık da anne tarafından kokoşluk varsa genlerinde, 'yaw bu kızlar süslenip püsleniyor da benim neyim eksik boyumdan başka allasen?' düşüncesi beni deşmeye başladı çok geçmeden :)
Babam doğulu olmasına rağmen, son derece modern kafadadır Allah uzun ömürler versin. 16. yaş günümde beni elimden tutup kuaföre kendi elleriyle götürdü, ilk kez saçıma gölge yaptırıp saç boyatma işlerine daldığımı daha dün gibi hatırlıyorum. O günden sonra da bir daha durulmadım. Yapmadığım renk kalmadı. Sarı, kızıl, parlament mavisi, siyah, kumral hepsi... Eh, bir yerden sonra kuaförlerde 3-4 saat zaman geçirip kadınların kayınvalide-koca-çocuk dedikodularını dinleyip magazin dergilerine kafayı gömmekten çok acaip sıkıldım. Hiç bana göre değil. Bana kuaförler 'dilsiz müşteri' derlerdi. Konuşmam, saçma sapan muhabbetlere, hele ki dedikoduya hiç girmem. Dolayısıyla bu kuaför ortamları beni fena bozmaya başladı. Dedim ki, yahu saç boyamakta ne var ki? Gide gele baka baka öğrendim. Ben evde de yaparım bu işi Elbette önce koyu tonları, kahveyi, siyahı vs boyamaya başladım. Gayet de güzel oluyordu, yapıyordum işte. Sonra kan kudurdu gene bende. Değişikliksiz bir hayat asla yaşayamıyorum. Tutturdum saçın rengini açıcam diye.
Kozmetik mağazaları ve marketlerde satılan hazır set boyalarla açmaya çalıştım saçları. Evet, açmasına açıyordu, ama bir türlü aldığım boyanın üzerindeki kızın renginden olmuyordu :) Neyse, uzatmayayım, sonunda önce bir açma işlemi uygulamak gerektiğini kabullendim ve Eminönü yolunu tuttum. Toptan ve perakende kuaför malzemeleri satan dükkanlardan açıcı (oryal) edindim. üzerine de yapmak istediğim mümkün oldukça küllü ve soğuk tonlarda boya aldım. Vallahi de yaptım bu işi. Artık tüm literatürdeki renklerin kodlarını da noktasından sonraki numaraların yaratacağı etkiyi de ezbere biliyorum. Tabloyu da paylaşayım sizlerle hatta, işte...

ANA RENK
     1.0 SİYAH
     2.0 KOYU KESTANE (bazı markalarda 2.0 üretilmez)
     3.0 KOYU KAHVE - KOYU KESTANE
     4.0 KESTANE - KAHVE
     5.0 AÇIK KAHVE-AÇIK KESTANE
     6.0 KOYU KUMRAL
     7.0 KUMRAL
     8.0 KOYU SARI
     9.0 AÇIK SARI- SARI
    10.0 ÇOK AÇIK SARI

BİRDE BOYA NUMARALARININ YANINDA 0 YERİNE BAŞKA NUMARALAR YAZAR 
   Ana rengin yanında nokta dan sonraki numaralardır bunlar. Kit boyalarda farklılık gösterebilir dikkat.
   1 KÜLLÜ örnek: başında 7. sonra 1 var ise yani 7.1 yedi kumraldı birde küllü. KÜLLÜ KUMRAL
   2 İRİZE    örnek.başında 3.sonra 2 var yani 3.2 KOYU KESTANE İRİZE(irize mora çalan anlamında)
   3 DORE   örnek .başında 8.sonra 3 var yani 8.3DORE SARI (dore altın sarısını simgeler)
   4 BAKIR  örnek.başında 6.sonra 4var yani 6.4 KOYU KUMRAL BAKIR DEMEKTİR.
   5 AKAJU örnek: başında 4.sonra 5 var yani 4.5 KOYU KESTANE AKAJU( AKAJU KIZIL MAUN)
   6 KIZIL   örnek:başında 6.sonra 6 var ise 6.6 KOYU KUMRAL KIZIL( TAM KIZIL ANLAMINDA)
Bu bilgiler saç boyama sistemi blogunda da verilmiş olup, bana da halen yardımcı olmaktadır.

Zamanla triklerini keşfettim. Açıcıya badem yağı, saç kremi ve kaynar su karıştırma gibi ipuçları edindim. Velhasıl, işin ucu kendi saçıma röfle yapmalara kadar dayandı. Eh, bu saatten sonra da boya-röfle-balyaj gibi işler için dünyada gitmem kuaföre bayanlar. Tabi ki her seferinde cuk diye oturtamasam da rengi, en kötü 1 hafta dinlendirip tekrar boyuyorum saçımı, ne renk istersem yapıyorum. En son orta kestaneden açtım saçımı. Aşağıda birkaç fotoyu da paylaşayım dedim sizlerle. Şu an saçım küllü kumral. Daha detaylı yardım isteyenler için mailim emrinize amadedir.


 

Zahter (Taze kekikli zeytinyağı sosu)

Yengeç olmamdan mıdır nedir, mutfakta çocukluk çağlarımdan bu yana vakit geçirmeyi, yeni lezzetler denemeyi ve yaratmayı severim. yaratmanın dışında, yöresel tatları da İstanbul'daki mutfağıma taşımayı bir heyecan kaynağı olarak görüyorum.
Malum, yazın son zamanları, pazarlar artık taze sebze-meyvenin en olgun çeşitleri ile dolu. Geçen ay pazarda yemyeşil tezgahları görünce önce bir kendimden geçtim. Sonra, dur bakalım buralardan ne lezzetler çıkar diye düşünüp bir kaç taze yeşillikten denemelik birer demet aldığım gibi eve geldim ve internette araştırmaya başladım. Malum,bu tür dalından koparılmış körpecik yeşillikler çok uzun süre dayanmaz. Hemen değerlendirmek lazım. Ufak bir araştırmadan sonra Zahter sosu yapımına denk geldim. Biz ailece sabah kahvaltılarında kızarmış ekmeği veya simiti zeytinyağına banmaya bayılırız. İzmir''lilik var serde. Dolayısıyla zeytinyağı ile yapılacak her türlü sos bizim için nimettir. Tarife harfiyen uyarak kavanozlara zahter sosunu hazırladım. Aşamalarını ve fotoğrafları da aşağıda sizlerle paylaşmak istedim. Haydi şimdiden deneyecek olanlara afiyet şeker olsun ;)
Önce Taze kekik ve taze tere demetlerini güzelce yıkadım. Sonra saplarından yaprakları ayıkladım ve süzgeçte yıkadım. Ardından otları biraz kıyıp kavanozlara doldurdum. Ayrı bir kasede kaliteli sızma zeytinyağının içine 1-2 çay kaşığı tuz, 1-2 çay kaşığı tatlı toz kırmızı biber ve 3-4 diş sarımsağı dilimleyip ekledim. Kavanozlara doldurduğum otların üzerini bu yağı ilave ettim. Mümkünse otlar tamamen yağa gömülsün, zira bir kaç gün bekletileceği için hava ile temas eden otlar küflenebilir.
 
 Dolu kavanozları baş aşağı çevirip mutfakta dolaplardan müsait olan birine koyup 4-5 gün beklettim. Sonrasında çıkartıp 1 yemek kaşığı yağıyla beraber ottan alıp kahvaltı için bir tabağa koyup üzerine sızma zeytinyağından sade olarak ilave edip tüketmeye başladık. Ben tadını o kadar çok beğendim ki, böyle çoğaltarak kullanıp mümkün oldukça uzun süre bu lezzeti tatmak istediğimden konsantre gibi kullandım. siz dilerseniz direkt de tüketebilirsiniz. Lezzeti sanki tavada yapılmış sucuğun yağına ekmek banıp yiyormuşsunuz hissi veriyor, bu da içindeki sarımsağın aromasından kaynaklanıyor muhtemelen. Bu arada, 1 hafta kadar bu şekilde tükettikten sonra kavanozu buzdolabına koymayı denedim. Hiç bir sorun olmadan buzdolabında da muhafaza edilebiliyor. Yine kaçıkla donmuş yağ-ot karışımından alıp tabağa, üzerine taze yağdan ekleyip karıştırıp ekmek bandırmaya devam ediyoruz. Tüm aileye 1 er küçük kavanoz vermiştim. Bitimine yakın içine taze kekik artık zor bulunduğundan sarımsak ve kırmızı toz biber ilavesiyle dibini sıyırmalara geçmiş bulunmaktayız. O derece müdavimi olduk olayın yani:)

19 Eylül 2014 Cuma

Çakıl Taşlarına Hayat Verin

Bir yengeç burcu olarak, evime düşkünümdür. Evcimik bir kızdım, evcimik de bir hatun oldum vesselam. Hiç rahat durmam, fırsat buldukça ve sıkıldıkça evdeki eşyaların yerlerini değiştirir, süslerin püslerin renkleriyle oynar, devamlı eskilerden yeni ortamlar ve dekorlar yaratmaya çalışırım.
Kocam müsade etse (daha doğrusu yardım etse:) ) 3-4 ayda bir duvarların renklerini bile değiştiririm doğrusu.
Hal böyle olunca, eldeki malzemeler bir müddet sonra yetmiyor şu maymun iştahıma. E ben de ne yapıyorum? Çıkıyorum yürüyüşlere, spor bahane keşfetmek şahane hesabı. Nerde kozalar, çakıl taşı, kuru dal, solmuş çiçek toplayıp getiriyorum eve. Hem bana meşgale oluyor, hem de oğlumla el işi aktiviteleri yapmış oluyoruz.
Geçtiğimiz yıllardan birinde gittiğimiz Seferihisar'dan torbalarca renkli çakıl taşları toplamıştık. O zaman niyetimiz büyükçe bir akvaryum yapmaktı. Zira, fiyatları araştırınca bu hevesten vazgeçtik, ama çakıl taşlarını tee İzmir'lerden İstanbul'lara taşımıştık bir kere. Ben de düşündüüümmmm taşındıımmm sonunda bu taşlarınıın hiç değilse bir kısmını eritmeye karar verdim.
Aklıma ne zamandır balkonumda tıngırdamasını istediğim ve bir türlü alamadığım rüzgar çanı geldi. Sıvadım kolları ve evde çakıl taşlarından rüzgar çanı yapabileceğim ne kadar malzemem varsa hepsini döktüm balkon masasının üzerine. Çeşitli kombinasyon ve elemeler neticesinde şu ana malzemeler kaldı geriye:
*Çakıl taşları :)
*Keten ip (tesisatta kullanılan ham keten ip)
*Oğlumun artık kullanmadığı tırmık-kova-kürek üçlemesinin kovasına takılan, yaklaşık 15 cm çapındaki plastik kum eleği
*Gümüş renk sprey boya (yapı marketlerde satılanlardan)
*Yapıştırıcı (Bally)
İşe plastik eleği bir gazete kağıdının üzerinde sprey boya ile boyayarak başladım. Bu aşamada oğlumu balkona, yanıma çıkartmadım, çünkü bu sprey boyalar oldukça keskin kokulu ve zararlı maddelerin ortamda uçuşmalarına neden oluyor. Sonra, keten ipleri bir güzel eşit uzunlukta ince demetler halinde kestim. Bu iplerden 6 demeti, eleğin en dıştaki deliklerinden birbirlerine eşit uzaklıkta olacak şekilde geçirip bağladım. İplerin boyları yaklaşık 40 cm civarında idi. Bu 6 demet ipin her birine, birbirinden eşit aralıklarda 2-3 er düğüm atıp bu düğüm yerlerine yapıştırıcı ile orta boy ve değişik renklerde çakıl taşlarını yapıştırdım ve olay mahallini yapıştırıcı kuruyup taşları sımsıkı tutana kadar terk ettim. Son olarak, yapıştırıcı kuruyunca eleği kaldırıp taşların sağlamlığını test ettim. Her şey ok. Ve tabi ki son işlem olarak da eleği bir yere asabilmek için kalan keten iplerden deliklere geçirmek suretiyle bir askı aparatı yaptım. Fotoğraflarını aşağıda görmekte olduğunuz bu el yapımı göz nuru rüzgar çanımı da balkonumda kümbet gibi duran sevimsiz klima motorunun altındaki metal ayaklardan birine asarak, motoru bir nebze şirin hale getirdim. Bakiim... Hmmm... Ya da bana öyle geliyor :)))
Motor hala sevimsiz olsa da, o köşeyi tablo ve canlı çiçeklerimle süsleyip, hafif bir Bodrum köşesi haline getirerek ambiansı tamamladım. Eh, benden de bu kadar :)

 


Dikili Rüyası ...

Arkadaşlar, anne tarafından İzmir'li olmama rağmen Dikili'ye bu yaz ilk kez gittim. Kelimenin tam manasıyla 'Harika!' bir yer. Kafa dinlemek isteyen de, eğlenmek isteyen de, çoluklu çocuklu aileler de çok rahatlıkla kendilerini bulabilirler burada.
Dikili'de sayılı otel var, ancak biz Sunset Otel'i tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız. Otel hem denize sıfır, hem çok temiz hem de sahipleri 7/24 oradalar ve konukları ile çok ilgililer. Otelde ayrıca açık yüzme havuzunun olması, çocuklu aileler için, tabi ki bizim için de, bir avantaj.
Otel, oda+kahvaltı sistemiyle çalışıyor. Hem standart odaları, hem de apart tipi müstakil odaları var. Kalabalık ailelere apartı öneririm, konaklama stili yine oda+kahvaltı.
Otelden bir kaç fotoğrafı paylaşmak isterim...
 


 

Dikili elbette ki otelle sınırlı değil. Gezip keşfedilecek çok güzel koylara ve mekanlara da ev sahipliği yapıyor. Biz yaz tatillerimizin olmazsa olmazı tekne turumuzu Dikili'de de yaptık. Teknemiz Rasmus bizi en güzel 4 koya götürdü. ikramların ardı arkası kesilmeyen turda öğle yemeği olarak dilerseniz Ege'nin mis gibi ızgara çuprası veya klasik ızgara tavuk, bol yeşil salata, meyve ikramları tura dahil. Turun ücreti kişi başı 30-35 TL (dönemine göre değişiyor.) Çay, kahve, soğuk meşrubat veya alkollü içecekler ekstra ücrete tabi, ancak rakamlar gayet makul. Tur boyunca kaptan ve yardımcıları son derece sıcak ve samimi ilgilerini üzerinizden eksik etmiyorlar. Aynı tekne kış sezonlarında konuklarını balık avı turlarına da çıkartıyor. Dikili'ye giderseniz Kalem Adası, Garip Adası, Killik, Bademli ve Pisa sularının keyfini çıkartmadan dönmeyin derim;)
İşte bir kaç fotoğraf...




Dikili'de başka ne yapılır? Biz 5 yaşındaki oğlum, annem ve babamla birlikte gittiğimizden ve ailece alkol kullanmadığımızdan dolayı en büyük keyfimiz Ege'nin vazgeçilmez Dibek Kahvesi eşliğinde gün batımını izlemek, yürüyüş yapmak, faytona binmek ve eğlenceli aile cafelerinde/çay bahçelerinde geceyi söndürmek oldu. Otele yakın Mavi Bayrak Cafe'de hem açık havada, kısmen de kumsala atılmış masalarda hem gırnatacılar eşliğinde sanat müziği ve roman havaları dinleyip eğlenebilirsiniz, hem de başka yerde tadamayacağınız Cilveli Dibek Kahvesini (üzerine bir avuç dolusu dövülmüş ceviz ve badem atılmış bol köpüklü dibek kahvesi) keyifle yudumlayıp geleni geçeni seyre dalıp akşamlarınızı şenlendirebilirsiniz. Faytonlarla gezmek ise ayrı bir masal dünyası. Hem müzik çalan hem de rengarenk neon ışıklarla süslenmiş, Sindrella masalından kopup gelmiş gibi süzülen bu faytonlar sizi limanın diğer ucuna kadar götürüp getiriyor. Tüm kordonu yaklaşık 30 dakikalık bir turla dolaşmış oluyorsunuz. Ben normalde seyretmeyi yeğlesem de, işin içinde çocuk olunca, fayton turu yapmak apayrı bir güzellik oluyor:)
Şayet şahsi aracınız var ise, bir de güzel koyları Foça da dahil karadan gezmenizi, yüksekten göreceğiniz muazzam Ege'ye defalarca bakmanızı ve hatta her fırsatta durup o güzel manzaraları ve anları fotoğraflayıp ölümsüzleştirmenizi tavsiye ederim. Öğle ve akşam yemekleri içinse, merkezdeki minik ve salaş balıkçılarda sardalya tava ve kalamar menüleri alternatifiniz olabilir.
Ve Dikili'den son manzaralar...