23 Eylül 2014 Salı

Vişne Soslu Kakaolu Kek

Vallahi tamamen kafadan yarattığım formülle yaptım keki. Sonradan baktım internette benzerleri var, ama asla aynısı değil😊
Hemen tarife geçiyorum arkadaşlar.

Malzemeler
3 yumurta
1,5 su bardağı toz şeker
1/3 su bardağı sıvı yağ
1/3 su bardağı vişne suyu (marketteki herhangi bir marka olur)
1/3 su bardağı süt
7  yemek kaşığı un
3 yemek kaşığı kakao
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilin
Sosu
3 su bardağı vişne suyu
2 yemek kaşığı buğday nişastası
4 yemek kaşığı toz şeker
3 damla limon suyu

Önce kabımızı yumuşak margarinle yağlayıp un serpiyoruz ki kek yapışmasın. Fırını da 150 dereceye ayarlayıp ısıtıyoruz. Bir kapta yumurta ve şekeri 3 dakika çırpıyoruz. Sonra 1 su bardağina vişne suyunu, yağı ve sütü eşit miktarda koyup bardağı dolduruyor ve yumurta karışımına ekleyip çırpıyoruz. Bu noktadan sonra mikseri ve metal çırpıcıları kaldırıp, tahta veya silikon spatulaya geçiyoruz ki kekimiz göz göz kabarsın. Unu kaşık kaşık ilave ettikçe spatulayla karıştırmaya devam ediyoruz. Sonra kakaoyu aynı şekilde ilave edip karıştırıyoruz ve son olarak vanilin ve kabartma tozunu da ilave edip kekimizi kalıba veya borcamımıza döküyoruz. Fırına verirken de ısıyı 180 dereceye yükseltip, sos yapımı için kekle vedalaşıyoruz 😊

Sos için küçük bir tencereye 3 bardak vişne suyunu soğuk olarak döküp, hemen şekeri ve buğday nişastasını ekleyip çirpıyoruz. Altını sonra yakıp orta ateşte sürekli cırparak hafif koyulaşıp şerbet kıvamı alana dek karıştırıyoruz. 3 damla limon suyunu ilave edip 1 dakika kaynatıp altını kapatıyoruz ve kapağı kapalı dinlenmeye bırakıyoruz.

Kekimize kürdan batırıp yapışmadığını farkettiğimiz yaklaşık 45. dakikada fırını kapatıp, keki bir 10 dakika ılık fırında dinlendiriyoruz.
Kekimizi fırından çıkartınca kabındayken dilimleyip sosumuzu bir karıştırıp üzerinde gezdiriyoruz ve keki yeniden ılık fırında 15-20 dakika kendi haline bırakıyoruz.

Veeee arkadaşlarrr, bu sırada çayımızı demleyip, misss gibi vişne soslu kakaolu kekimiz eşliğinde çocuklarımız ve sevdiklerimizle keyif yapmaya hazırlanıyoruz 😊
Hepinize şimdiden afiyet şeker olsun 😊

22 Eylül 2014 Pazartesi

Saç Rengini Değiştir

Yaşım 15 civarındaydı. Kolejdeki kokoş kız arkadaşlarım çoktaannn kuaför hayatlarına adım atmış, ben biraz daha fırlama, daha bir çatlak kız modlarında olduğumdan o taraklarda bezim yoktu. Ama, kurt bu, kanına işleyiveriyor. Azıcık da anne tarafından kokoşluk varsa genlerinde, 'yaw bu kızlar süslenip püsleniyor da benim neyim eksik boyumdan başka allasen?' düşüncesi beni deşmeye başladı çok geçmeden :)
Babam doğulu olmasına rağmen, son derece modern kafadadır Allah uzun ömürler versin. 16. yaş günümde beni elimden tutup kuaföre kendi elleriyle götürdü, ilk kez saçıma gölge yaptırıp saç boyatma işlerine daldığımı daha dün gibi hatırlıyorum. O günden sonra da bir daha durulmadım. Yapmadığım renk kalmadı. Sarı, kızıl, parlament mavisi, siyah, kumral hepsi... Eh, bir yerden sonra kuaförlerde 3-4 saat zaman geçirip kadınların kayınvalide-koca-çocuk dedikodularını dinleyip magazin dergilerine kafayı gömmekten çok acaip sıkıldım. Hiç bana göre değil. Bana kuaförler 'dilsiz müşteri' derlerdi. Konuşmam, saçma sapan muhabbetlere, hele ki dedikoduya hiç girmem. Dolayısıyla bu kuaför ortamları beni fena bozmaya başladı. Dedim ki, yahu saç boyamakta ne var ki? Gide gele baka baka öğrendim. Ben evde de yaparım bu işi Elbette önce koyu tonları, kahveyi, siyahı vs boyamaya başladım. Gayet de güzel oluyordu, yapıyordum işte. Sonra kan kudurdu gene bende. Değişikliksiz bir hayat asla yaşayamıyorum. Tutturdum saçın rengini açıcam diye.
Kozmetik mağazaları ve marketlerde satılan hazır set boyalarla açmaya çalıştım saçları. Evet, açmasına açıyordu, ama bir türlü aldığım boyanın üzerindeki kızın renginden olmuyordu :) Neyse, uzatmayayım, sonunda önce bir açma işlemi uygulamak gerektiğini kabullendim ve Eminönü yolunu tuttum. Toptan ve perakende kuaför malzemeleri satan dükkanlardan açıcı (oryal) edindim. üzerine de yapmak istediğim mümkün oldukça küllü ve soğuk tonlarda boya aldım. Vallahi de yaptım bu işi. Artık tüm literatürdeki renklerin kodlarını da noktasından sonraki numaraların yaratacağı etkiyi de ezbere biliyorum. Tabloyu da paylaşayım sizlerle hatta, işte...

ANA RENK
     1.0 SİYAH
     2.0 KOYU KESTANE (bazı markalarda 2.0 üretilmez)
     3.0 KOYU KAHVE - KOYU KESTANE
     4.0 KESTANE - KAHVE
     5.0 AÇIK KAHVE-AÇIK KESTANE
     6.0 KOYU KUMRAL
     7.0 KUMRAL
     8.0 KOYU SARI
     9.0 AÇIK SARI- SARI
    10.0 ÇOK AÇIK SARI

BİRDE BOYA NUMARALARININ YANINDA 0 YERİNE BAŞKA NUMARALAR YAZAR 
   Ana rengin yanında nokta dan sonraki numaralardır bunlar. Kit boyalarda farklılık gösterebilir dikkat.
   1 KÜLLÜ örnek: başında 7. sonra 1 var ise yani 7.1 yedi kumraldı birde küllü. KÜLLÜ KUMRAL
   2 İRİZE    örnek.başında 3.sonra 2 var yani 3.2 KOYU KESTANE İRİZE(irize mora çalan anlamında)
   3 DORE   örnek .başında 8.sonra 3 var yani 8.3DORE SARI (dore altın sarısını simgeler)
   4 BAKIR  örnek.başında 6.sonra 4var yani 6.4 KOYU KUMRAL BAKIR DEMEKTİR.
   5 AKAJU örnek: başında 4.sonra 5 var yani 4.5 KOYU KESTANE AKAJU( AKAJU KIZIL MAUN)
   6 KIZIL   örnek:başında 6.sonra 6 var ise 6.6 KOYU KUMRAL KIZIL( TAM KIZIL ANLAMINDA)
Bu bilgiler saç boyama sistemi blogunda da verilmiş olup, bana da halen yardımcı olmaktadır.

Zamanla triklerini keşfettim. Açıcıya badem yağı, saç kremi ve kaynar su karıştırma gibi ipuçları edindim. Velhasıl, işin ucu kendi saçıma röfle yapmalara kadar dayandı. Eh, bu saatten sonra da boya-röfle-balyaj gibi işler için dünyada gitmem kuaföre bayanlar. Tabi ki her seferinde cuk diye oturtamasam da rengi, en kötü 1 hafta dinlendirip tekrar boyuyorum saçımı, ne renk istersem yapıyorum. En son orta kestaneden açtım saçımı. Aşağıda birkaç fotoyu da paylaşayım dedim sizlerle. Şu an saçım küllü kumral. Daha detaylı yardım isteyenler için mailim emrinize amadedir.


 

Zahter (Taze kekikli zeytinyağı sosu)

Yengeç olmamdan mıdır nedir, mutfakta çocukluk çağlarımdan bu yana vakit geçirmeyi, yeni lezzetler denemeyi ve yaratmayı severim. yaratmanın dışında, yöresel tatları da İstanbul'daki mutfağıma taşımayı bir heyecan kaynağı olarak görüyorum.
Malum, yazın son zamanları, pazarlar artık taze sebze-meyvenin en olgun çeşitleri ile dolu. Geçen ay pazarda yemyeşil tezgahları görünce önce bir kendimden geçtim. Sonra, dur bakalım buralardan ne lezzetler çıkar diye düşünüp bir kaç taze yeşillikten denemelik birer demet aldığım gibi eve geldim ve internette araştırmaya başladım. Malum,bu tür dalından koparılmış körpecik yeşillikler çok uzun süre dayanmaz. Hemen değerlendirmek lazım. Ufak bir araştırmadan sonra Zahter sosu yapımına denk geldim. Biz ailece sabah kahvaltılarında kızarmış ekmeği veya simiti zeytinyağına banmaya bayılırız. İzmir''lilik var serde. Dolayısıyla zeytinyağı ile yapılacak her türlü sos bizim için nimettir. Tarife harfiyen uyarak kavanozlara zahter sosunu hazırladım. Aşamalarını ve fotoğrafları da aşağıda sizlerle paylaşmak istedim. Haydi şimdiden deneyecek olanlara afiyet şeker olsun ;)
Önce Taze kekik ve taze tere demetlerini güzelce yıkadım. Sonra saplarından yaprakları ayıkladım ve süzgeçte yıkadım. Ardından otları biraz kıyıp kavanozlara doldurdum. Ayrı bir kasede kaliteli sızma zeytinyağının içine 1-2 çay kaşığı tuz, 1-2 çay kaşığı tatlı toz kırmızı biber ve 3-4 diş sarımsağı dilimleyip ekledim. Kavanozlara doldurduğum otların üzerini bu yağı ilave ettim. Mümkünse otlar tamamen yağa gömülsün, zira bir kaç gün bekletileceği için hava ile temas eden otlar küflenebilir.
 
 Dolu kavanozları baş aşağı çevirip mutfakta dolaplardan müsait olan birine koyup 4-5 gün beklettim. Sonrasında çıkartıp 1 yemek kaşığı yağıyla beraber ottan alıp kahvaltı için bir tabağa koyup üzerine sızma zeytinyağından sade olarak ilave edip tüketmeye başladık. Ben tadını o kadar çok beğendim ki, böyle çoğaltarak kullanıp mümkün oldukça uzun süre bu lezzeti tatmak istediğimden konsantre gibi kullandım. siz dilerseniz direkt de tüketebilirsiniz. Lezzeti sanki tavada yapılmış sucuğun yağına ekmek banıp yiyormuşsunuz hissi veriyor, bu da içindeki sarımsağın aromasından kaynaklanıyor muhtemelen. Bu arada, 1 hafta kadar bu şekilde tükettikten sonra kavanozu buzdolabına koymayı denedim. Hiç bir sorun olmadan buzdolabında da muhafaza edilebiliyor. Yine kaçıkla donmuş yağ-ot karışımından alıp tabağa, üzerine taze yağdan ekleyip karıştırıp ekmek bandırmaya devam ediyoruz. Tüm aileye 1 er küçük kavanoz vermiştim. Bitimine yakın içine taze kekik artık zor bulunduğundan sarımsak ve kırmızı toz biber ilavesiyle dibini sıyırmalara geçmiş bulunmaktayız. O derece müdavimi olduk olayın yani:)

19 Eylül 2014 Cuma

Çakıl Taşlarına Hayat Verin

Bir yengeç burcu olarak, evime düşkünümdür. Evcimik bir kızdım, evcimik de bir hatun oldum vesselam. Hiç rahat durmam, fırsat buldukça ve sıkıldıkça evdeki eşyaların yerlerini değiştirir, süslerin püslerin renkleriyle oynar, devamlı eskilerden yeni ortamlar ve dekorlar yaratmaya çalışırım.
Kocam müsade etse (daha doğrusu yardım etse:) ) 3-4 ayda bir duvarların renklerini bile değiştiririm doğrusu.
Hal böyle olunca, eldeki malzemeler bir müddet sonra yetmiyor şu maymun iştahıma. E ben de ne yapıyorum? Çıkıyorum yürüyüşlere, spor bahane keşfetmek şahane hesabı. Nerde kozalar, çakıl taşı, kuru dal, solmuş çiçek toplayıp getiriyorum eve. Hem bana meşgale oluyor, hem de oğlumla el işi aktiviteleri yapmış oluyoruz.
Geçtiğimiz yıllardan birinde gittiğimiz Seferihisar'dan torbalarca renkli çakıl taşları toplamıştık. O zaman niyetimiz büyükçe bir akvaryum yapmaktı. Zira, fiyatları araştırınca bu hevesten vazgeçtik, ama çakıl taşlarını tee İzmir'lerden İstanbul'lara taşımıştık bir kere. Ben de düşündüüümmmm taşındıımmm sonunda bu taşlarınıın hiç değilse bir kısmını eritmeye karar verdim.
Aklıma ne zamandır balkonumda tıngırdamasını istediğim ve bir türlü alamadığım rüzgar çanı geldi. Sıvadım kolları ve evde çakıl taşlarından rüzgar çanı yapabileceğim ne kadar malzemem varsa hepsini döktüm balkon masasının üzerine. Çeşitli kombinasyon ve elemeler neticesinde şu ana malzemeler kaldı geriye:
*Çakıl taşları :)
*Keten ip (tesisatta kullanılan ham keten ip)
*Oğlumun artık kullanmadığı tırmık-kova-kürek üçlemesinin kovasına takılan, yaklaşık 15 cm çapındaki plastik kum eleği
*Gümüş renk sprey boya (yapı marketlerde satılanlardan)
*Yapıştırıcı (Bally)
İşe plastik eleği bir gazete kağıdının üzerinde sprey boya ile boyayarak başladım. Bu aşamada oğlumu balkona, yanıma çıkartmadım, çünkü bu sprey boyalar oldukça keskin kokulu ve zararlı maddelerin ortamda uçuşmalarına neden oluyor. Sonra, keten ipleri bir güzel eşit uzunlukta ince demetler halinde kestim. Bu iplerden 6 demeti, eleğin en dıştaki deliklerinden birbirlerine eşit uzaklıkta olacak şekilde geçirip bağladım. İplerin boyları yaklaşık 40 cm civarında idi. Bu 6 demet ipin her birine, birbirinden eşit aralıklarda 2-3 er düğüm atıp bu düğüm yerlerine yapıştırıcı ile orta boy ve değişik renklerde çakıl taşlarını yapıştırdım ve olay mahallini yapıştırıcı kuruyup taşları sımsıkı tutana kadar terk ettim. Son olarak, yapıştırıcı kuruyunca eleği kaldırıp taşların sağlamlığını test ettim. Her şey ok. Ve tabi ki son işlem olarak da eleği bir yere asabilmek için kalan keten iplerden deliklere geçirmek suretiyle bir askı aparatı yaptım. Fotoğraflarını aşağıda görmekte olduğunuz bu el yapımı göz nuru rüzgar çanımı da balkonumda kümbet gibi duran sevimsiz klima motorunun altındaki metal ayaklardan birine asarak, motoru bir nebze şirin hale getirdim. Bakiim... Hmmm... Ya da bana öyle geliyor :)))
Motor hala sevimsiz olsa da, o köşeyi tablo ve canlı çiçeklerimle süsleyip, hafif bir Bodrum köşesi haline getirerek ambiansı tamamladım. Eh, benden de bu kadar :)

 


Dikili Rüyası ...

Arkadaşlar, anne tarafından İzmir'li olmama rağmen Dikili'ye bu yaz ilk kez gittim. Kelimenin tam manasıyla 'Harika!' bir yer. Kafa dinlemek isteyen de, eğlenmek isteyen de, çoluklu çocuklu aileler de çok rahatlıkla kendilerini bulabilirler burada.
Dikili'de sayılı otel var, ancak biz Sunset Otel'i tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız. Otel hem denize sıfır, hem çok temiz hem de sahipleri 7/24 oradalar ve konukları ile çok ilgililer. Otelde ayrıca açık yüzme havuzunun olması, çocuklu aileler için, tabi ki bizim için de, bir avantaj.
Otel, oda+kahvaltı sistemiyle çalışıyor. Hem standart odaları, hem de apart tipi müstakil odaları var. Kalabalık ailelere apartı öneririm, konaklama stili yine oda+kahvaltı.
Otelden bir kaç fotoğrafı paylaşmak isterim...
 


 

Dikili elbette ki otelle sınırlı değil. Gezip keşfedilecek çok güzel koylara ve mekanlara da ev sahipliği yapıyor. Biz yaz tatillerimizin olmazsa olmazı tekne turumuzu Dikili'de de yaptık. Teknemiz Rasmus bizi en güzel 4 koya götürdü. ikramların ardı arkası kesilmeyen turda öğle yemeği olarak dilerseniz Ege'nin mis gibi ızgara çuprası veya klasik ızgara tavuk, bol yeşil salata, meyve ikramları tura dahil. Turun ücreti kişi başı 30-35 TL (dönemine göre değişiyor.) Çay, kahve, soğuk meşrubat veya alkollü içecekler ekstra ücrete tabi, ancak rakamlar gayet makul. Tur boyunca kaptan ve yardımcıları son derece sıcak ve samimi ilgilerini üzerinizden eksik etmiyorlar. Aynı tekne kış sezonlarında konuklarını balık avı turlarına da çıkartıyor. Dikili'ye giderseniz Kalem Adası, Garip Adası, Killik, Bademli ve Pisa sularının keyfini çıkartmadan dönmeyin derim;)
İşte bir kaç fotoğraf...




Dikili'de başka ne yapılır? Biz 5 yaşındaki oğlum, annem ve babamla birlikte gittiğimizden ve ailece alkol kullanmadığımızdan dolayı en büyük keyfimiz Ege'nin vazgeçilmez Dibek Kahvesi eşliğinde gün batımını izlemek, yürüyüş yapmak, faytona binmek ve eğlenceli aile cafelerinde/çay bahçelerinde geceyi söndürmek oldu. Otele yakın Mavi Bayrak Cafe'de hem açık havada, kısmen de kumsala atılmış masalarda hem gırnatacılar eşliğinde sanat müziği ve roman havaları dinleyip eğlenebilirsiniz, hem de başka yerde tadamayacağınız Cilveli Dibek Kahvesini (üzerine bir avuç dolusu dövülmüş ceviz ve badem atılmış bol köpüklü dibek kahvesi) keyifle yudumlayıp geleni geçeni seyre dalıp akşamlarınızı şenlendirebilirsiniz. Faytonlarla gezmek ise ayrı bir masal dünyası. Hem müzik çalan hem de rengarenk neon ışıklarla süslenmiş, Sindrella masalından kopup gelmiş gibi süzülen bu faytonlar sizi limanın diğer ucuna kadar götürüp getiriyor. Tüm kordonu yaklaşık 30 dakikalık bir turla dolaşmış oluyorsunuz. Ben normalde seyretmeyi yeğlesem de, işin içinde çocuk olunca, fayton turu yapmak apayrı bir güzellik oluyor:)
Şayet şahsi aracınız var ise, bir de güzel koyları Foça da dahil karadan gezmenizi, yüksekten göreceğiniz muazzam Ege'ye defalarca bakmanızı ve hatta her fırsatta durup o güzel manzaraları ve anları fotoğraflayıp ölümsüzleştirmenizi tavsiye ederim. Öğle ve akşam yemekleri içinse, merkezdeki minik ve salaş balıkçılarda sardalya tava ve kalamar menüleri alternatifiniz olabilir.
Ve Dikili'den son manzaralar...

 
 
 






16 Eylül 2014 Salı

Merhaba Blog Takipçileri

  Arkadaşlar hoş geldiniz.

  Malumunuz, günümüzde teknoloji evimizin, işimizin ve cebimizin vazgeçilmezi. Eh, hal böyle olunca, yıllardır kullandığım sosyal ağları ben de giderek yoğunlaşan bir şekilde kullanmaya başladım. Şikayetçi de değilim :)

  Kendimi kısaca tanıtmam gerekirse, tam anlamıyla bir ''Dönemsel Ev hanımı'' olduğumu söyleyebilirim. Yani, çalışma hayatından vaz geçemeyip, çalıştığı ortamlarda disiplin, güven, aidiyet duygusu ve yaratıcılık arayan, bulamadıkça da iş değiştiren ve bu değişiklikler arasında da birkaç aylık sürelerde ev hanımı olan bir bayanım :)
  İşte, bu blog ve web sitesi tasarlama, yazma-çizme, pişirme, dikme-biçme, kesme-yapıştırma, alışveriş hadiselerine de hep bu evde olduğum süreçlerde ivme kazandırabiliyorum. Bu süreçler de bir süre sonra öyle bağımlılık yaratıyor ki, sonrasında kallavi bir iş bulsam dahi başlaması zor geliyor.
  Bu arada, dünya şebeği ve dilli bıdık bir oğlum var, kendisi 5 yaşında. Blogumda zaman zaman kendisinden de söz edeceğim sizlere. Okul öncesi çağında çocuğu olan annelere minnak ipuçları verecek, bazen de dert yanacağım :)
  Aldığım psikolojik eğitimler ve kendime kattıklarımla oluşturduğum web sitemin ardından, şimdi de bayanlara özel keyifli yeni bir blog yaratmak istedim. Buradan da fenomen olamazsam, yine iş arayacağım, bak haberiniz olsun. Beni takibi bırakmayın canlarım, ki 9-6 x 6 gün sistemine ateşe atar gibi atmayın beni, anlaştık mı? :)
Yeniden hoş geldiniz, keyifli gezintiler hepinize...